YAZARLAR

OKAN MÜDERRİSOĞLU / Amerika temaslarının ardından…

Geride bıraktığımız haftanın en fazla merak edilen konusu, BM Genel Kurulu marjında New York‘ta gerçekleşen temasların somut sonuçları oldu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın gerçekleştirdiği görüşmelerin “siyasi, stratejik ve ekonomik” boyutları vardı. Ve genel kanaat, neticenin “olumlu” olduğu yönündeydi.
Jeopolitik pencereden bakıldığında, iki eksen ön plana çıkıyordu…

Birincisi, Türkiye’nin bölgesel güç olarak, küresel gelişmeleri etkileme kapasitesi ile ilgiliydi. Tabiri caizse… Başı sıkışan, destek arayan, süreç okumaya önem veren devletler ve liderleri Türkevi’ne akın etti… Lübnan, Sudan, Ukrayna, Ermenistan, Arnavutluk, Sırbistan, Irak. Hatta İran’ı da bu kapsamda değerlendirmek mümkündü. Bu açıdan yorumladığında Türk liderliğinin, barış ve adalet merkezli diplomasinin sahadaki karşılığını görmek etkileyici idi.

İkincisiAlmanya, Yunanistan, Hollanda, BM Genel Sekteri çizgisindeki trafik ve Amerikalılarla özellikli görüşmelerdi. Gazze ve Lübnan’daki ateş çemberi, tırmanan çatışmaların iki yüzlü batı blokuna karşı beraberinde getireceği tepki dalgası, Avrupa’da yükselen aşırı sağın karşısına çıkması muhtemel Ortadoğu’daki aşırıcı akımlar… Yani, dünya dünden daha güvenli değil ve belirsizlik artıyor. Ancak böylesi bir ortamda Türkiye yine kendi göbeğini kendisi kesmeye zorlanıyor. Beklediği asgari müttefiklik dayanışmasını göremiyor.

İşte, ABD… Eylül 2025’te Irak’ta tek asker bırakmama kararı alan Washington, Suriye’de besleyip büyüttüğü PYD/YPG’yi rejime, Rusya veya İran’a kaptırmak istemiyor. Ama nereye ekleyeceğini de kara kara düşünüyor. Gazze, Lübnan, Suriye ve Irak’taki, İran’a müzahir unsurları hedef almasına yol verilen İsrail ise karanlık planlarını bir bir uyguluyor. İsrail’in sözde güvenliği için katliamlarına göz yuman ABD, şimdi de Tel Aviv’i koruma altına alma bahanesiyle Güney Kıbrıs’ı silahlandırıyor. Üs bölgeleri kurarak Ada’daki huzur ve barış iklimini bozabilecek gelişmelerin tohumlarını ekiyor.

Yeni nesil F-16 paketini Kongre onayına rağmen ağırdan alıyor, F-35 projesine dönüş için ışık yakmıyor, sadece satış için nabız yokluyor. Rusya’dan S400 satın alan Hindistan’ı himaye ederken, Türkiye’yi yaptırım baskısı altında tutmaktan vazgeçmiyor.

Veya Almanya… Eurofighter savaş uçağı alım programını İngiltere ve İspanya’ya rağmen bloke ediyor. Siemens’in, Akkuyu Nükleer Güç Santrali için taahhüt ettiği kritik parçaları vermeye yanaşmıyor. Ama Almanya’dan sığınma hakkı isteyen tahmini 13.500 Türk vatandaşını sınır dışı etmek için Ankara’dan ricacı oluyor.

Özetle, yukarıdaki manada garp cephesinde değişen bir şey yok. Yalnızca, sahadaki hadiseler ABD ve AB’yi ne kadar zorlarsa stratejik konularda ancak o kadar sürprizler yaşanabilir.

Belki de bu nedenle 22-24 Ekim BRICS Zirvesi‘nde Türkiye’ye verilecek mesaj ve Erdoğan-Putin görüşmesi farklı gelişmelerin habercisi olacak.
Ve nihayet ekonomi

Türk-Amerikan İş Konseyi zeminindeki görüşmeler, Cumhurbaşkanımızın kabulleri, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek‘in koşuşturmacası… Global yatırımcılar gördü ki… Erdoğan’ın gündeminde erken seçim yok. Ekonomik program kararlılıkla uygulanacak. Şimşek görevinin başında kalmaya devam edecek!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu